Başımıza sıkıntılı, bizi zorlayan birşey geldiğinde çoğu zaman aklımıza gelen ilk soru; “Bu niye benim başıma geldi” olur.
Niye çevremizde bir sürü insan mutlu(?) yaşarken, bu hastalık, bu kaza, bu kayıp ya da bu işten çıkarılma yani bu sıkıntı benim başıma geldi?
Size bunun cevabını bu yazımda ben vermeye çalışacağım.
Ama önce haydi gelin bir bakalım, kaç defa sordunuz bu soruyu kendinize? Kaç defa isyan etmek geldi içinizden? Kaç defa “Zaten bu benim başıma gelmese şaşırırdım” dediniz? Bu olay başınıza geldiği için muhtemelen kızdınız, öfkelendiniz, belki de usandınız. Merak etmeyin yalnız değilsiniz, sizinle birlikte dünyada yaklaşık 5,5 milyar insan (15 yaş altı çocukları saymazsak) hayatlarının farklı dönemlerinde sizin yaşadıklarınızı yaşıyor.
Bu düşünce yapısı ile ilgili üç konudan bahsetmek istiyorum:
Kontrol Düşüncesi, Kıyaslama Ve Zorlukların Getirileri
Hepimizin hayatlarında çeşitli zamanlarda farklı zorluklar, sıkıntılar mutlaka ama mutlaka yaşanıyor. Bu çoğu zaman kim olduğumuzdan, eğitim durumumuzdan, yaşam standartlarımızdan da bağımsız oluyor. Dünyanın en zengin insanları da bazen tedavisi güç hastalıklara yakalanabiliyor. Örneğin Steve Jobs’ı 2011 yılında pankreas kanserinden kaybettik. Dünyanın en varlıklı insanlarının başında olması ne hastalığa yakalanmasını engelleyebildi ne de hastalıktan kurtulmasını sağlayabildi.
1. Kontrol düşüncesi
Herşeyin kontrolümüzün altında olmadığının altını çizmek istiyorum. Biz insanlar bazı tedbirleri alarak, bazı şeyleri olması gerektiği gibi yaparak hayatımızdaki herşeyi kontrol edebileceğimizi düşünüyoruz. Ama söylemek zorundayım, bu çok büyük bir yanılgı olur.
Mesela ben hayatımda tek bir sigara içmedim ve bunu sağlığımı korumak adına tamamen bilinçli bir nedenle yaptım. Sağlıklı beslenmeye özen gösteriyorum ve haftada birkaç kere yürüyüş yapıyorum. Ama bütün bunlar yaklaşık iki yıl önce annemin vefatının ardından ciddi bir rahatsızlık geçirmemi engelleyemedi. Üstelik ne yaş, ne cinsiyet ne de genetik yatkınlık olarak bu rahatsızlığın benimle hiç uyumlu olmamasına rağmen.
Sakın yanlış anlaşılmasın, tedbir almayın, sağlıklı yaşamak için elinizden geleni yapmayın demiyorum elbette. Bu çok mantıksız olurdu. Bu benim hastalıktan sonra aynı sağlık tedbirlerine devam etmemi engelledi mi? Tabii ki hayır.
Demek istediğim şu ki, hayatımızdaki birçok şey ne yaparsak yapalım kontrolümüz altında değil.
Başımıza Gelen Şeyleri Çoğu Zaman Engelleyemiyoruz.
İlkokuldan, yüksek lisansa kadar çok iyi eğitimler almış ve çok iyi bir çalışan olabilirsiniz ama bu bir gün sizin departmanınızın kapanmayacağı ve aniden işsiz kalmayacağınız anlamına gelmez.
Ne kadar iyi ve dikkatli bir sürücü olursanız olun, bir gün tamamen kontrolünüzün dışında bir trafik kazası yaşayabilirsiniz.
Örnekleri çoğaltmak mümkün ama amacım sizin moralinizi bozmak değil. Sadece, hayatı tamamen kontrolümüz altında görmeyi bırakmalıyız diyorum.
Nedeni her ne olursa olsun, hayattaki birçok şeyin kontrolümüz altında olmadığını kabul ettiğimiz anda aslında olaylara bakış açımız da değişebiliyor.
2. Kıyaslama
Kıyaslama aslında bizim dünyayı anlama halimiz söz konusu olduğunda yararlı bir şey. Mesela karşıdan gelen arabanın diğerlerine göre daha hızlı olduğunu kıyaslama yoluyla anlamak hayatımızı kurtarabilir. Ama kendimizi diğer insanlarla kıyaslamak bize hiç bir şey kazandırmaz. Aksine çoğu zaman kendimizi yanlış bir çerçeveye almamıza (başarısız, çirkin, meteliksiz, fazla utangaç vs. gibi) ve bunun sonucu olarak da en iyi ihtimalle kötü hissetmemize neden olur.
Unutmayın, her insanın farklı bir hikayesi vardır ve biz asla başkalarının tam hikayesini bilemeyiz. Karşıdan mutlu, çekici, başarılı gördüğümüz insanların hayatlarında nelerin olup bittiğini ne sıkıntıları olduğunu asla bilemeyiz. Genelde sadece dışarıdan görünen alacalı taraflarına odaklanırız. Hal böyleyken kendini başkalarıyla kıyaslamak ve şu meşhur “Bu niye benim başıma geldi?” sorusunu sormak pek de mantıklı görünmüyor, değil mi?
3. Zorlukların Getirileri
Eğer hayatımızda herşey yolunda devam edip gidiyorsa biz de genelde değişmek, gelişmek için birşey yapmıyoruz. Düşünün, neden yapalım ki? Zaten her şey yolunda gidiyor. Hayal edin, kariyerinizde belli aralıklarla düzenli olarak yükseleceksiniz ve bunun için hiçbirşey yapmanıza gerek yok. Bu her koşulda olacak. Bu durumda kariyerinizde ilerlemek için bir çaba harcar mısınız? O işi daha iyi yapmak için yeni çözüm yolları arar mısınız? Yeni birşey öğrenir misiniz? Kendimize dürüst olacak olursak, hayır bunun için çaba harcamayız.
İşte bunun gibi gelişim sadece o anda sizi zorlayan şeylerle olabiliyor. Bu yeni bir yetenek olduğu gibi, yeni bir öğrenilmişlik, düşünce yapısı ya da tekamül sürecinde bir adım olabiliyor.
Azim kitabında Angela Duckworth’ın “ Değişmemiz gerektiğinde değişiyoruz. Gereklilik uyum sağlamak için olmazsa olmazdır.” dediği gibi.
Yani zorluk yoksa hayatımızda değişim de yok, gelişim de yok, zihinsel ya da ruhsal büyüme de yok. Zorluklar hayatımızın kaçınılmaz bir parçası olduğu gibi, gelişimimizin de kaçınılmaz bir parçası.
Özetle
Kontrolünüz altında olmayan zorlukların, sıkıntıların her an hayatınıza girebileceğini öncelikle kabul edin. Bu zorluklar geldiğinde ise kendinizi ya da başınıza gelen olayları başkalarıyla kıyaslamayı asla düşünmeyin.
Baştaki sorunun bendeki cevabı şu;
Bu sizin başınıza geldi çünkü sizi büyütmek, geliştirmek, değiştirmek ve farklı bir açıdan bakmanızı sağlamak için.
Peki bu zorluklarla nasıl başa çıkabilirim derseniz; o diğer yazılarımın konusu. Ama “rezilyans olmak” diye kısa bir ipucu verebilirim.
Rezilyant kalın,
Çiğdem Görener
https://www.instagram.com/rezilyans.turkiye/